ALLAH İHSAN da BULUNMUŞTU BANA

Aslın da hayat dediğimiz şey bir hayalden ibaret. Ötelerin ötesindeki gerçek yaşamımızın tohumlarını attığımız bir tarla, doğumla ölüm arasında bir yolculuk olarak yaşadığımız bir an değil mi aslında?

O zaman neden ağlıyorum?

Kader bize verilen tercihlerin değerlendirilmesi ile şekillenir. İrademizi kullanacağımız alanlarda tercihlerde bulunuruz, bu tercihler bir bakıma insanın kaderi haline gelir.

Bizi yaratan Allah zamansız ve mekân sız olduğundan ne var ne yok her şeyi görmüş ve kayıt altına almıştır. İnsan ise bunu yeni yaşanıyor ve gerçekleşiyor sanır.

Bu menkıbede bazı yol arkadaşları çıkarır Allah insanın önüne işte o an değişir ne varsa. Allah İhsan da bulunur. Bana da bulunmuştu işte tercihleri güzel, yüzü güzel, huyu güzel, sözü güzel İhsan ehli birini.

Bu İhsan’ı yitirdiğim için mi ağlıyorum?

Her şeye yeniden başlamak istediğiniz anda kâinatın sahibi insana yepyeni fırsatlar verir, İhsanda bulunur ya bana da bulunmuştu işte. İhsan’ımın kalıbına üflenmiş ruhuna temas ettiğimde iyileşivermeye başlamıştım. Ruh ruha karışır ve başlar insanoğlunun macerası. Benim de başlamıştı işte.

Yaram tekrar açıldı diye mi acım?

Son ziyarete gittiğimde İhsanımı göremedim. Ama sonu gördüm adeta. Belli etmemeye çalıştım dik durmaya ama başka bir tat sardı dilimi, sevmedim. Bir süre sonra öğrendim hissettiklerimin gerçek olduğunu. Dumanı kesildi yüreğimin ocağının. Soğudu ne varsa. Kimseyi görmeme isteği. Hani ağıtlar yakıyor ya başı bağlı kadınlar. Siyahlara bürünmüşlerde dillerini damaklarına vurduruyorlar işte içim aynen böyle İhsan ’sız kalakalmıştı. Ben çoktan senin hatıran da çakılı kaldım İhsan.  İnsan arza düşer işte o gün dağlanır aşkla. Ateş böceklerinin vuslatı güzel olur. Ana rahminden düşen bebek ağlarda, Cennetten kovulan Âdem ağlamaz mı? O yüzden bu hüsranım.

Kime soracağım artık?

Algının ötesin de bir muamma, ruhumda bir eksiliş başladı. Bir süre sustum. Cihan’ın ölüm haberini aldığımda zihnime dökülen sözler tekrar gün yüzüne çıktı.

“Allah’ım! Derin darbelerin üzerinden bizi sınama! Nasıl tepkiler vereceğimizi bilmiyoruz. Oyunu kaybedileceğimiz bu denli derin ve güçlü darbeler ile bize vurma! Bunun altından nasıl kalkabiliriz? Sana ve seninle olan ilişkimize ve seninle olan bağlılığımıza bir zarar verirse bu darbelerin, işte bunu düşünmek bile istemiyorum! Yandı her şey tek bir cümlede bir anda.

Alaca karanlıkta dokundum hayaline, çiçeklere, havanın serinliğine, saçlarına, acıya ve daha bir dolu şeye. Dışım sukut içim kızılca kıyamet. Avaz, avaz söyleyemediklerim. Her yer keskin bıçak. Soluğunu vereceğin insanlar olmalı hayatında. Dilime kıymık gibi batar bazen söyleyemediklerim. Soluğum kuş misali uçuyor göklerde. Gittikçe uzaklaşıyor ciğerimden. Etrafta ne varsa çekildi gerilere. Sular çekildi en diplere. Bütün gölgeler silindi, bütün renkler karıştı birden birbirine.

 

                                          Hani der ya eski ahitte:

 

Sular ağacı besledi

Derin su kaynakları büyüttü

Akarsular dikili olduğu yerin çevresine akıyor

Kanalları kırdaki bütün ağaçlara erişiyordu

Kırdaki bütün ağaçlardan daha çok büyüdü

Bol su verildiği için

Dal budak saldı, dalları uzadı

Kuşlar dallarına yuva yaptı

Yabanıl hayvanlar dalları altında yavruladı

Büyük uluslar gölgesinde yaşadı

Güzellikte eşsizdi

Dalları giderek uzadı

Çünkü kökleri bol su alıyordu

Rabbin bahçesindeki sedir ağaçlarından hiçbiri

Onunla boy ölçüşemezdi

Çam ağaçları dalları kadar bile değildi

Çınarlar onun dallarıyla boy ölçüşemezdi

Rabbin bahçesindeki ağaçların hiçbiri

Onun kadar güzel değildi

Sık dallarla o sedir ağacını güzelleştirdim

Rabbin bahçesi Aden’deki bütün ağaçlar onu kıskandı

Kusursuzlukta örnek biriydin

Bilgeliğin ve güzelliğin eksiksizdi

Sen Rabbin bahçesi Aden’deydin”   

Cihandan sonra yerine koyduğum kişi İhsandı. Benim İhsanım. O bunu biliyordu. Ben biliyordum. Bu benim için dünyanın en büyük zenginliklerinden biriydi.  Yaralarımın kabuk tutmasına yardım eden.

Cihan’ın ölümünden sonra dervişin kulağıma fısıldadığı sözleri İhsan’ın ölüm haberini aldığımda bu kez dervişin sözlerini kendime söylemeye başladım.

Her canlı ölümü tadacaktır. Hazret-i Peygamber (sav) tevhid ve marifetullah neşesi içinde nefsini yok ederek böyle ölebilenleri müjdeler ve taltif eder.

Bunun içindir ki Hazret-i Mevlana, fani âlemden kurtulup da baki hayata doğuşa düğün gecesi der. Beyitlerinde şöyle buyurur:

“Öldüğüm gün, tabutumu götürürlerken, bende bu dünya derdi var sanma!”

“Benim için ağlama, yazık, { vah, vah!} deme! Beni toprağa verdiklerinde de    { veda, veda!} (ayrılık, ayrılık) deme!”

“Mezar bir perdedir ki, onun ardında cennetin huzuru vardır!”

“(Bilin ki ben), ölü idim; dirildim… Gözyaşı idim; tebessüm oldum… Aşk deryasına daldım; nihayet baki olan devlete eriştim… Şüphesiz ki, istisnasız her hayat seyyahının başına gelecek olan ölüm, idrak sahibi olan bütün varlıkların çözmeye mecbur bulunduğu bir muammadır. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Ölüm karşısında bütün iktidarlar sona erer ve erir.

 <Her canlı ölümü tadar. Bir imtihan olarak sizi hayırla da şerle de deniyoruz. Ve siz ancak bize döndürüleceksiniz…> buyrulur Enbiya suresinde.

 <O ki, hanginizin daha güzel davranacağını denemek için ölüm ve hayatı yaratmıştır.> buyrulur Mülk suresinde.

Ölümün bilinen bir dili yoktur. Lâkin o, derin bir sükûta ne korkunç manalar gömmüştür. Nitekim Hazret-i Peygamber (sav) buyurur:

“Size iki nasihatçi bıraktım. Biri susar, diğeri konuşur. Susan nasihatçi ölüm, konuşan ise Kur’an-ı Kerim’dir.”

Cihan öldü açtı yara, İhsan merhem oldu sardı yara. İhsan öldü açıldı tekrar yara.

Cihan öldüğünde söz vermiştim asla ağlamayacağım hep gülümseyeceğim. Bilirim anca böyle kapanır yara.

Ama nafile  ağlıyorum işte.