KANLI SİPARİŞLER

Her şey ne kadar sakin, bütün ayrıntılar nasıl da yokmuş gibi görülüyor. Sadece küçük bir mavi küre sonsuzluğun orta yerinde. Ama aslında ne çok şey var.

Bir köşede biri ağlıyor, diğer köşede ise sevinç çığlıkları atılıyor.

Kocaman bir köpek hızla koşturuyor sahibinin elinden kurtulmuş.  Kıyıya vuran dalgalar ne güzel.

Kimiyerde şehrin ışıkları yanmaya başladı bile, Dünyanın geri kalan kısmı ise ne kadar aydınlık oysa.

Çocuklar salıncakta sallanıyorlar.

Talihsiz ve günahsız insanların yaşadığı bir eve düştü bomba tam da şu anda. Bir adam bol ışıklı bir gökdelenin çatı katında âlem yapıyor.

Sahilde bir teknede bir balıkçı oltasını atmış avının derdinde. Son model bir yattan gürültülü bir müzik sahile vuruyor kahkahalar eşliğinde.

Bir baba çocuklarını yanına almış karanlık bir denize açılıyor kendisi gibi çaresiz onca insan ile nefes alabileceği bir alan derdinde. Geride kalanlar binemediklerine pişman, oysaki ne trajik yola çıkanlar karanlık bir ölümle karşılaşacaklar oysa.

Maskeli ve kalpsiz adamlar ekin biçer gibi öldürüyorlar insanları çölün ortasındaki bir kasabada.

Şık giyimli bir banker evlilik yıl dönümünü kutlamak için karısıyla arabalarına biniyorlar.

Köşe başında bir kadın şuh bakışlarla çevreyi gözlüyor. Dünyanın bir başka köşesinde bir yıkıntının yanı başında bir başka kadın saçlarını yoluyor ailesinin cesetlerine bakarak.

Dini bütün bir kadın kilisede mum yakıyor. Genç bir adam önündeki Kuran’ı okuyor gecenin sessizliğine yayarak.

Koca dağın içine gizlenmiş elması neden arar insanoğlu. Şayet tek amaç ne bahasına olursa olsun elması bulmaksa kazdıkça daha derinlere ulaşır, gittikçe ışını kaybetmeye başlar, derinlere indikçe daha da kararır. İnsanın elması arama çalışmasından ziyade elmasa ulaştığında bulduğunu ne için kullanacağı önemli.

Azmış nefs insanda varlığını gösterdiğinde insan her geçen gün daha fazla yaralanır. Ruh böyle kaybedilir işte. Hiç bir insanın ruhu ölümünden önce onu kolay kolay terk etmez ki. Ruh sadece sorunlu, hayata sadece hükmetmek üzerinden bakan, aslında hırpalanmış, güç ile zehirlenmiş, tersine döndürülmüş bir varlık haline gelmiş insanda kuytulara kaçar ve özgürlüğe ulaşacağı günü bekler. Gerçek özgürlük ise ölümdür ruh için.

İnsanoğlu ruhunun kaybettiği yönsüzlük duygusunu hala ısrarla,  iflah olmaz bir şekilde, can yakan kararlar almakla bulabileceğini sanıyor. Kötülüğün onu karanlık bir gölge haline dönüştürdüğünü biliyor içten içe ama ateşi korumak için daha çok odunun atıldığı bir ocak gibi ne yazık ki varlığını kötülük ile tazeliyor. Böylece var olacağına inanıyor, hükmetme duygusunu gücün zirvesi olarak görüyor.

Karanlık bir köşede varlığını sürdüren kara kanatlı yapışkan bir böcek gibi kaybettiği onca duygunun bilinçaltı sızısını bastırmak için acının varlığına sığınıyor sömürü düzeni.

En lüks evlerde yaşamak, kaçak olduğu halde dünyanın en zengin ülkesinde yüksek standartta bir hayatı sürdürmek, kaliteli ve pahalı elbiseleri giymek kara kanatlı yapışkan bir böcek olmaktan asla kurtulamaz insanı.  İnsanoğlunun giderek unuttuğu bu.

Kimi zaman lüks, bütün pislikleri kapatmanın en kolay yoludur.

Pek çok soytarı bu durumu bildikleri halde varlıklarının sebebi olarak gördükleri bu insanların kulaklarına asla gerçeği fısıldamazlar. Böylece kendilerini sarıp sarmalayan karanlığın içinde giderek daha çok diplere çekilir insan, karanlık koyu, kötü kokulu bir yeraltına. Toprak altına gömülen her şey gibi yer altına çekilen insan giderek küflenir ve küçük parçalara ayrılarak çürümeye başlar. Ama en kötüsü bu öyle bir zehirlenmedir ki geriye dönüşü olmayan, iflah olmaz bir habis ur gibi büyür zamanla, Elması bulduğunu sanır oysa.